Yabancı bir dilin içinde yuvarlanırken bir kar topu gibi büyüyor, çoğalıyor insan, kelimeler...kelimeler.. Kelimeleri sırtına almış bir o yana bir bu yana koşuyor çevirmen denen.. Sonra bir de bakıyor ki arpa boyu yol alamamış, masal bu ya.. Önce okuduğum bölümü, misyonunu vizyonunu (!), akademisyenleri ve içi boş mesleki kavramları, sonra dirliksiz çeviri piyasasını, sonra dirlikli fakat kıta kanaat ettiren işverenleri anlamakla geçen dört senenin ardından mezun... See more Yabancı bir dilin içinde yuvarlanırken bir kar topu gibi büyüyor, çoğalıyor insan, kelimeler...kelimeler.. Kelimeleri sırtına almış bir o yana bir bu yana koşuyor çevirmen denen.. Sonra bir de bakıyor ki arpa boyu yol alamamış, masal bu ya.. Önce okuduğum bölümü, misyonunu vizyonunu (!), akademisyenleri ve içi boş mesleki kavramları, sonra dirliksiz çeviri piyasasını, sonra dirlikli fakat kıta kanaat ettiren işverenleri anlamakla geçen dört senenin ardından mezun olmak.. Herkes karamsarlıktan elmaları dişliyor ülkede, iyi paranın düşüyle gölgeleniyor iyi yaşamın manası, üniversitelerden akın akın salınıyoruz "havaya" biz yeni mezunlar.. Bir tek siz anlarsınız diye yazıyorum, kıymetli meslektaşlarım, üstatlarım.. Çünkü bir tek siz anlayarak yazıyorsunuz internet denilen şu herkesin "kendi" çöplüğünde. Bir de bakıyorum ki, ben de orada ötüyorum, kelimeler istemeden tumturaklı, cümleler istemeden "devrik." Gönülde yatan aslan gözünü şöyle bir açıyor, etrafına bakıyor ben bunları yazarken. Sitem mi etse, yoksa "güneşli, aydınlık cümleleri kendi dilinden tahtlara oturtmanın" ne menem (!) bir şey olduğundan mı dem vursa bilemiyor.Birilerinin kollarında saf altından bilezik meslekleri, oysa çevirmenlik, bana öyle geliyor ki, simyacılık nereden baksan. Tabii, tekniği var bu işin, tıbbı var, makalesi, simultanesi, ardılı var.. İşler gelir, işler gider... Yatağa temiz çarşaf sermeye vakit kalmadan uyunan günler dolusu sayfalar açılır, kapanır. Kabinlerde oksijen kalmayana dek nefes tüketilir, bilmem neyin komplikasyonları, bilmem nerenin sorunları, bilmem kimin endişeleri taşınır kulaklara. Sana söyleyecek çok sözü vardır, "kırk fırın ekmek yemiş" üstatların, farklı olan içerik değil de, mislidir. Misli misli olmuştur onlara olan, acısı da, tatlısı da. Üniversite bunları dinlemekle geçmiştir zaten:) Kabinlere gümüş tepsi içinde gelen "kukilere" mazhar efsane çevirmenler vardır, koca bir kolonun arkasına konulmuş kabinde burnunu cama dayamak suretiyle çeviri yapan cefakar çevirmenler vardır, yayınevi politikasına kurban giden, kesilip biçilen çevirilerine yanan çevirmenler vardır. Budur bizim bölümün özeti, bir kaç çeviribilimcinin adının geçtiği de olur, karmaşık isimli karmaşık kuramları vardır. Elbette doğasındandır bu çevirinin, lafa bakılan tek meslektir zira. Çok laf, çok iştir. Çünkü çok ama çok kazanan çevirmenler de vardır, bağlantıları güçlüdür, ne bileyim hızlıdır, eline kuvvettir ya da sürümden kazanıyordur.. Ama bir yerde tıkanıyorum bunları söylerken, çünkü ne yapacağımı bilmiyorum ben daha. Akıllık edip üniversite eğitimini mühendislik, öğretmenlik, doktorluk üzerine değil de tam da vazgeçilmez "ek işin" üzerine almış bir üniversite mezunu olmak üzereyim ve meslek olarak bakılmayan bir mesleğin yılmaz çalışanı, yasal düzenlemelerden yoksun piyasanın serbest ya da biricik devletin sözleşmeli tercümanı olarak iş yapacağım bile meçhul. Eh, masal uzar da uzar da, erilecek murat olmayınca çıkılacak kerevet de olmaz herhalde:) İşgal ettiğim yer, aldığım vakit için özrü borç bilirim. Saygılar, Pınar ▲ Collapse | |