This site uses cookies.
Some of these cookies are essential to the operation of the site,
while others help to improve your experience by providing insights into how the site is being used.
For more information, please see the ProZ.com privacy policy.
English to Turkish & Russian to Turkish Translator
Account type
Freelance translator and/or interpreter, Verified member
Data security
This person has a SecurePRO™ card. Because this person is not a ProZ.com Plus subscriber, to view his or her SecurePRO™ card you must be a ProZ.com Business member or Plus subscriber.
Affiliations
This person is not affiliated with any business or Blue Board record at ProZ.com.
English to Turkish - Standard rate: 0.10 USD per word / 40 USD per hour Russian to Turkish - Standard rate: 0.10 USD per word / 40 USD per hour Kazakh to Turkish - Standard rate: 0.10 USD per word / 40 USD per hour Esperanto to Turkish - Standard rate: 0.10 USD per word / 40 USD per hour
English to Turkish: 1st Annual ProZ.com Translation Contest - Entry #6842
Source text - English Heathrow Airport is one of the few places in England you can be sure of seeing a gun. These guns are carried by policemen in short-sleeved shirts and black flak-jackets, alert for terrorists about to blow up Tie-Rack. They are unlikely to confront me directly, but if they do I shall tell them the truth. I shall state my business. I’m planning to stop at Heathrow Airport until I see someone I know. (...)
Astonishingly, I wait for thirty-nine minutes and don’t see one person I know. Not one, and no-one knows me. I’m as anonymous as the drivers with their universal name-cards (some surnames I know), except the drivers are better dressed. Since the kids, whatever I wear looks like pyjamas. Coats, shirts, T-shirts, jeans, suits; like slept-in pyjamas. (...)
I hear myself thinking about all the people I know who have let me down by not leaving early on a Tuesday morning for glamorous European destinations. My former colleagues from the insurance office must still be stuck at their desks, like I always said they would be, when I was stuck there too, wasting my time and unable to settle while Ally moved steadily onward, getting her PhD and her first research fellowship at Reading University, her first promotion.
Our more recent grown-up friends, who have serious jobs and who therefore I half expect to be seeing any moment now, tell me that home-making is a perfectly decent occupation for a man, courageous even, yes, manly to stay at home with the kids. These friends of ours are primarily Ally’s friends. I don’t seem to know anyone anymore, and away from the children and the overhead planes, hearing myself think, I hear the thoughts of a whinger. This is not what I had been hoping to hear.
I start crying, not grimacing or sobbing, just big silent tears rolling down my cheeks. I don’t want anyone I know to see me crying, because I’m not the kind of person who cracks up at Heathrow airport some nothing Tuesday morning. I manage our house impeccably, like a business. It’s a serious job. I have spreadsheets to monitor the hoover-bag situation and colour-coded print-outs about the ethical consequences of nappies. I am not myself this morning. I don’t know who I am.
Translation - Turkish Heathrow Havaalanı, İngiltere'de kesinlikle silah görebileceğiniz bir kaç ender yerden birisidir. Bu silahları polisler taşır, kısa kollu tişört ve siyah renk kurşun geçirmez yelekleriyle Tie-Rack mağazalarını havaya uçurmaya kalkışacak teröristlere karşı tetikte bekleyen polisler. Pek de bana bulaşacakmış gibi durmuyorlar, zaten üzerime gelseler de onlara gerçeği anlatırım. Burada ne işim varsa onu anlatırım. Heathrow Havaalanı'nda tanıdık birilerini görene kadar kalmayı planladığımı...
Ne tuhaftır ki, tam otuz dokuz dakikadır bekliyorum ama tanıdık birilerine rastlamış değilim. Tanıdık bir kişi, bir Allah'ın kulu bile yok. Yaka kartları taşıyan şoförler gibi (bazılarının adlarını da biliyorum bu arada) adı sanı olmayan, ne üdüğü belirsiz biri gibiyim, iyi giyimli şoförleri buna dahil etmiyorum tabi. Çocukluğumdan beri, ne giyersem giyeyim üzerimde pijama gibi durur. Mont, şort, tişört, kot pantolon, takım elbise ne varsa, yatağa onla girmişim gibi olur üzerimde hep...
Bu Salı sabahında Avrupa'nın büyüleyici yerlerine gitmek için erkenden yola çıkmayarak beni satışa getiren tüm tanıdıklarımı düşünürken buluyorum kendimi. Sigorta acentesinden eski iş arkadaşlarım halen masalarında çakılıdırlar kesin, tıpkı onlara her zaman söylediğim gibi, ben de bir zamanlar orda masama çakılmış durumda, vaktimi boşa harcıyordum, bocalayıp duruyordum, halbuki bu esnada Ally adım adım ilerliyordu; doktora derecesini, Reading Üniversitesi'nden ilk araştırma bursunu ve ilk terfisini bile almıştı.
Yakın zamanlarda edindiğimiz yeni türemiş dostlarımızdan, ciddi işleri olan ve bu yüzden de şu anda görmeyi pek de beklemediklerim bana, yuva kurmanın bir erkek için biçilmiş kaftan, hatta cesurca bir iş olduğunu söylüyorlar, evet, evde çocuklarla birlikte kalmak erkekçe birşey tabi. Bu dostlarımızdan çoğu da genelde Ally'nin arkadaşlarıdır. Artık kimseyi fark etmiyormuşum gibi geliyor, çocuklardan ve tepemden geçen uçaklardan kopmuşum sanki, düşüncelere dalmışım, sızlanan, mızmızlanan bir adamın düşüncelerini görüyorum kendimde. Beklediğim şey bu değildi halbuki.
Ağlamaya başlıyorum, suratımı buruşturarak veya hıçkırarak değil, yanağımdan aşağıya sessizce damla damla gözyaşları akıtarak. Tanıdıklardan kimsenin beni ağlarken görmesini istemem, çünkü ben önemsiz Salı gününün birinde Heathrow Havaalanı'nda kendini koyverecek cinsten bir adam değilim. Evimizi, tıpkı bir şirket gibi kusursuzca idare ederim. Çünkü bu ciddi bir iş. Elektrik süpürgesi torba stoğunu kontrol etmek için listelerim ve çocuk bezlerinin çevresel etkileriyle ilgili de, renklerine göre kodladığım yazıcı çıktılarım var benim. Bu sabah herzamanki ben değilim. Kimim? Neyim? Bilmiyorum.
English to Turkish: 9th ProZ.com Translation Contest - Entry #10759
Source text - English I remember reading once that some fellows use language to conceal thought, but it's been my experience that a good many more use it instead of thought.
A businessman's conversation should be regulated by fewer and simpler rules than any other function of the human animal. They are:
Have something to say.
Say it.
Stop talking.
Beginning before you know what you want to say and keeping on after you have said it lands a merchant in a lawsuit or the poorhouse, and the first is a short cut to the second. I maintain a legal department here, and it costs a lot of money, but it's to keep me from going to law.
It's all right when you are calling on a girl or talking with friends after dinner to run a conversation like a Sunday-school excursion, with stops to pick flowers; but in the office your sentences should be the shortest distance possible between periods. Cut out the introduction and the peroration, and stop before you get to secondly. You've got to preach short sermons to catch sinners; and deacons won't believe they need long ones themselves. Give fools the first and women the last word. The meat's always in the middle of the sandwich. Of course, a light butter on either side of it doesn't do any harm if it's intended for a man who likes butter.
Remember, too, that it's easier to look wise than to talk wisdom. Say less than the other fellow and listen more than you talk; for when a man's listening he isn't telling on himself and he's flattering the fellow who is. Give most men a good listener and most women enough note-paper and they'll tell all they know. Money talks -- but not unless its owner has a loose tongue, and then its remarks are always offensive. Poverty talks, too, but nobody wants to hear what it has to say.
Translation - Turkish Bir keresinde, bazı insanların dili düşüncelerini örtbas etmek amacıyla kullandıklarına dair bir yazı okuduğumu hatırlıyorum, ancak deneyimlerimin bana öğrettiği bir şey varsa, o da büyük bir çoğunluğun dili düşüncelerinin yerine kullandığıdır.
Bir işadamının konuşması, insan denen mahlukatın diğer tüm işlevlerini düzenleyen kurallardan daha az ve daha basit kurallarla düzenlenir. Bunlar:
Söyleyecek sözün varsa...
Söyle!
Boş yere konuşma!
Söylemek istediğini bilmeden söze başlamak ve söyledikten sonra da devam etmek, ticaretle uğraşan birisinin kendisini ya mahkemede ya da düşkünler evinde bulması anlamına gelir, ki burada ilk seçenek ikinci sonuca giden en kestirme yoldur. Elimin altında hukuk müşavirliği bölümü tutuyorum, bayağı bir masrafı oluyor ama beni mahkemelerde süründürmemek için.
Bir kızla çıkarken ya da arkadaşlarınla yemekten sonra havadan sudan konuşurken, Pazar günü okulla yaptığın kır gezisinde çiçek toplamak için molalar veriyormuş gibi uzun uzadıya konuşmanda pek tabii ki hiçbir sakınca yoktur, ancak işyerinde konuşurken cümlelerin arasındaki duraksamaları, mümkün olan en kısa aralıklarda tutmak zorundasın. Söylemlerinde giriş ve sonuç kısımlarını kısa kes ve bir sonrakine geçerken kısa bir süre durakla. Günahkarlara ulaşmak için kısa vaazlar vermelisin ve vaizler uzun vaazlara ihtiyaçları olduğuna inanmazlar. İlk sözü aptallara, son sözü de kadınlara bırak. Et daima sandviçin ortasındadır. Tabii ki tereyağı seven birisi için herhangi bir tarafında birazcık tereyağı olmasının hiçbir zararı yoktur.
Ayrıca, şunu da unutma; akıllı görünmek akıllı konuşmaktan daha kolaydır. Karşındaki insandan daha az konuş ve daha çok dinle, çünkü dinleyen bir adam kendini ele vermez ve konuşan adamı pohpohlar. Erkeklerin çoğuna iyi bir dinleyici, kadınların çoğuna da yeteri kadar kağıt verirsen, sana bildikleri her şeyi dökerler. Para konuşur; ancak parayı elinde tutan boşboğaz olursa konuşur, ve konuştuğunda sözleri oldukça kırıcı olur. Aynı şekilde yoksulluk da konuşur, ancak yoksulluğun söyleyeceklerini hiç kimse dinlemek istemez.
Russian to Turkish (East Kazakhstan State University , verified) Russian to English (East Kazakhstan State University, verified) English (East Kazakhstan State University, verified) English to Turkish (Kazakhstan-East Kazakhstan State University)
I mainly work in LOCALIZATION OF APPLICATIONS, SOFTWARES AND GAMES but also have 15+ years of experience in the following fields of expertise;
*Architecture
*Law (general)
*Tourism & Travel
*Mechanics / Mech Engineering
*Engineering: Industrial
*Law: Contract(s)
*Construction / Civil Engineering
*Chemistry; Chem Sci/Eng
*Automotive / Cars & Trucks
*Business/Commerce (general)