Pages in topic:   < [1 2]
Off topic: ARTE - Orhan Pamuk
Thread poster: Semra Maden-Balamir (X)
Nizamettin Yigit
Nizamettin Yigit  Identity Verified
Netherlands
Local time: 17:36
Dutch to Turkish
+ ...
İyi belgesel, kötü belgesel Oct 26, 2005

Semra Maden-Balamir wrote:

Fon müziği her ne kadar klişelere uygun şekilde seçilmiş olsa da belgesel beklediğim kadar kötü değildi doğrusu. Aksine, gündemdeki tartışmalara yer verilmemiş olması beni ayrıca sevindirdi.
....

Semra


Konu ilginç gerçi ama ben fırsatım olsa da hiç uyumadan çalışabilsem... . Bir kaç dakika mola vermek için formu okudum.Sadece kısa bir not atayım dedim.

Anlaşılan Semra belgeseli "kötü bir belgesel" bekleyerek izlediği için sonunda iyi bulmuş.

Ancak böyle büyük yazar, bu kadar ödül ve nobel adaylığı... ve sonunda bir belgesel.. diyerek beklentilerini kötüye değil de iyiye yaslayıp izleseydi büyük bir ihtimalle değerlendirmesi farklı olabilirdi.

İstanbul konusunda yazmak dendiğinde ne anladığımız da önemli tabi. Eğer bu ifade şairleri kapsamıyor ise sözüm yok. Ancak şairleri kapsıyor ise, istanbulu daha iyi yazan var elbette. Yeter ki eski veya yeni şiirleri karıştırın.

Nadiren de olsa şiir deneyen bir okuyucu olarak bazan bir tek şiirin ödül almış kitaplara eş değer olduğunu ifade etmek isterim. İsterseniz istanbul şiirleri hususunda küçük bir tarama yapmakla bile birkaç örneğine ulaşılacağını düşünüyorum....

Sağlıcakla,

N. yiğit


 
Nazim Aziz Gokdemir
Nazim Aziz Gokdemir  Identity Verified
Local time: 11:36
English to Turkish
+ ...
Editörlük Nov 14, 2005

Xola'dan:

İkincisi de, Türkiye'deki yayıncılığın ahvali. Kitap çevirilerinin nasıl bir editörlük sürecinden geçtiğini iyi biliyorum, ama telif kitaplar için bu süreç tam nasıl işliyor, fazla bilgim yok. Gerçi yayınevleriyle ilgili genel bilgiler bu konuda da bir fikir veriyor tabii. İşin gerçeği, yayınevlerinin, profesyonel dil becerisi anlamında iç editoryal kadrolarını geliştirmeye muhtaç olduğu, ne yazık ki. İyi bir editörle Orhan Pamuk, zanaatini çok geliştirebilirdi. Ve eminim bu zanaat eksikliği, kitaplarının çevirilerinde pek yansıyan bir şey değil. İçimizden Aziz'in, yurtdışında yayınevi içi editörlüğün nasıl işlediği konusunda bilgisi olduğunu sanıyorum. Bilgi verirse, belki bir karşılaştırma yapılabilir.


Orhan Pamuk'un romanları üzerine bir şeyler yazmak istiyordum (çünkü malum, konunun sanatsal yönünü es geçmememiz rica edilmişti), ama vakit bulamadım kaç haftadır. Yine yazacağım umarım, fakat daha fazla geciktirmeden bari Özden'in pasını değerlendireyim dedim.

Hem yurtdışında hem de Türkiye'de telif ürünlerin editörlük süreci konusunda biraz bilgim var. Buraya gelmeden bir şey söylemek istiyorum aslında (her ne kadar bu işin "sanatsal" yönü konusunda yazmak istediklerime giriyorsa da): Orhan Pamuk'un dil işçiliği üzerine "kötü" damgasını vurmakta zorlanıyorum, çünkü bir noktadan sonra özellikle "soğuk" yazmayı seçmiş bir yazar.

Benzer bir örnek: Amerikalı bir arkadaşım Paul Auster'in yapıtlarını hiç sevmez, dili itici geldiği için. Cevdet Bey'de belki ilk roman olarak acemilikler olabilir, ama Sessiz Ev'in dilini çok hoş bulmuştum ben, yazarın postmodern tarza geçiş romanı olan Beyaz Kale'yi de öyle. Kara Kitap'ı hala okumadım, ama çevremde okuyanlar arasında "deli midir nedir bu adam, neden böyle acayip cümleler kuruyor" diyenler oldu. Yeni Hayat'ı alıp okuduğumda bunun kasti olduğuna hükmettim. O kadar okuyanı zorlayıcı cümleler vardı ve bunlar besbelli o kadar büyük emekle karmakarışık edilmişti ki bu bence ancak bilinçli bir biçimde yapılabilirdi, Tahsin Yücel'in hükmettiği gibi Türkçe bilinmediği için değil. Bu iki kitapla Pamuk'tan soğuyan bazı okurlar (bunlar arasında çok ünlü bir eleştirmenimiz var) Benim Adım Kırmızı'da daha sevimli bir Orhan Pamuk buldular. Belki bu nedenle, egzotizm filan bir yana (çünkü daha önce yabancı yazarların kaleminden çıkan ve Osmanlı'yı konu alan birçok benzer roman ticari anlamda büyük satış rakamlarına ulaşmamıştı, demek ki egzotiklik yetmiyor) yurtdışında bestseller olan ilk Orhan Pamuk kitabı bu oldu; kitap Gülün Adı gibi, edebi kaygıyla yazılmış olmakla birlikte aynı zamanda merakla okunan bir tarihi dedektif romanıydı. (Tıpkı Beyaz Kale gibi Kırmızı'nın da kaynağı, gerçek olaylar ve bunlar üzerine yazılmış metinlerdir, ve ben olsam bunları kitabın sonunda belirtirdim, ama yine de intihal suçlamasını haksız bulurum.) Kitap hakkında ne düşünüyorsun diye sorarsanız bilmiyorum, çünkü onu da okumadım! Kar'ı okudum ve yazarın yeteneğine kıyasla önemsiz bir roman olduğuna kanaat getirdim. Bence dünyada çok satmasının nedeni bir önceki kitap. Romanı göklere çıkaran Margaret Atwood'a katılamayacağım.

Kısa dedim ama bir paragraf daha devam edeyim paranteze. Pamuk'un yurtdışında benzeri Peter Handke'dir. Kafka'dan bu yana en önemli postmodern yazar diye lanse edilen bu adamı ilk alıp okuduğumda nefret etmiştim. Tabii Almancasını bilmiyorum ama İngilizce çeviri olarak okudum, çevirmen sanırım Almanca aslını yansıtabilmek için oldukça garip cümleler kuruyor, kimi zaman gramer olarak hatalı, en azından tartışılır diyebileceğiniz cümleler bile sokuşturarak okurun sabrını zorluyordu (üst üste, yani editörlük hatası olamaz, ve İngilizce editörü olduğum için bu işten biraz anlıyorum). Derken bir şeyler tıkırdadı beynimde ve adamın yazdıklarını sanki yepyeni bir dilmiş gibi kabul edip okumaya devam ettim ve... sevdim. Genel tercihimi sorarsanız iyi yazılmış klasik romandan yanadır, ama Handke'yi sevdim işte. Okuduğum kadarıyla Paul Auster'iyse ben de sevemedim. Edebiyat beğenisi bir noktada fena halde öznel, ve bu Orhan Pamuk'un çevirilerinde da karşımıza çıkıyor. Kırmızı'nın çevirisini (Erdağ Göknar'ın elinden çıkma) Washington Post hiç beğenmezken New York Times tam tersine özellikle göklere çıkardı. Kar'ın çevirisi Atwood'un onayını alırken New Yorker'da yazan John Updike "Türkçesinin dili herhalde daha iyi olsa gerek" dedi. Bunlardan hangisine inanalım şimdi?

Buradan artık işin editörlük yönüne geleyim artık. Şimdi Türkiye'de ünlü yazar olan bir arkadaşım ilk romanını teslim ettiğinde yayınevinin editörü dosyayı kırmızı kalemle kan gölüne çevirmişti. Bu Türkiye'de nadir rastlanan bir şey. Kendimden örnek vereyim. Yıllar önce Cumhuriyet gazetesine bir yazı gönderdiğimde bu yazı virgülüne dokunmadan basılmıştı. Sonradan ABD'de bir üniversite gazetesinde çalışırken benim yazılarımın elden geçtiğini gördüğüm ilk gün, herhalde İngilizcem tam kıvama gelmedi diye düşünmüştüm. Birkaç gün sonra fark ettim ki herkes aynı çarktan geçiyor, hatta kimisine reva görülen "taarruz" benim başıma gelenden beter. İşin ilginç yönü, bu, editörün illa daha iyi dil işçisi olduğu anlamına gelmiyordu. Editör kendi köşe yazısı yazdığı zaman bu sefer bir yazar editör koltuğuna geçip editörün yazısını düzeltiyordu. Yani arada düzey farkı yok demek istemiyorum, ama önemli bir faktör, yazıya ikinci bir gözün alıcı gözüyle bakmasıydı.

O gazetede iki yıl çalıştım, "virgülüne dokunmadan" (ki bizim gazete kültürümüzde meşhur yazarlar için söylenen budur) basılan bir tane yazı görmedim. Büyük gazetelerden lisanslı olarak gelen köşe yazılarının da ajan tarafından pazarlanmadan elden geçtiğini aynı dönemde öğrendim. İşin bir yönü de şuydu (ki burada Özden'in bahsettiği zanaat geliştirme meselesine geliyoruz): editörün işi yazarın "vizyonu"nu hatasız hale getirerek okura sunmaktı. Yazarın dilinin kusursuz olması gerekmiyordu, ondan istenen ufkumuzu genişleten bir anlatı ortaya koymaktı, bunun sonrasında kimi zaman aylar süren bir yazar-editör çekişmesi başlıyordu. Bu özellikle yayınevleri için geçerli. ABD edebiyatının tarihinde ünlü birçok editör var, bunlar yazarların gelişmesine yaptıkları katkılarla anılıyorlar. Sanırım T.S. Eliot'un Çorak Ülke'sini adam eden de editör rolünü üstlenen Ezra Pound olmuştu. Bu günlerde ABD'de bir yayınevinde çalışmaya başladım, bir metnin ne aşamalardan geçerek kitap haline geldiğini yazmak sayfalar alır.

Bunu Türkiye'ye kıyasladığım zaman, olanaksızlıklarla boğuşulduğunu yadsımak istemiyorum ama, yaygın bir laçkalık olduğunu belirtmek gerekiyor. İşler asker düzeniyle yürüsün demiyorum, ABD'de de bu tür işyerlerinde şamata gırgır her zaman vardır, ama hiç olmazsa tashih yapılırken sessiz bir odaya kapanılır. Çünkü o noktada bir virgül hatası bile yapmak istemezsiniz. Yoğun ilgi, vizyon, yardım, yönlendirme gibi idealleri geçelim, Türkiye'de işin bu aşaması bile çayların sigaraların, ve de misafirlerin gelip gittiği dağınık odalarda olur (bazı istisnalar hariç -- olumsuz örneklerde isim vermek istemediğim için olumluları da yazmayacağım). Kendi deneyimimden çarpıcı bir takım örnekler verecektim ama hem vakit geç oldu hem de hatırlayıp moralimi çok fazla bozmak istemiyorum. Sözün kısası, Özden'in bahsettiği müessesseyi izole örneklerden genele yayabilmek için daha çok yol almamız gerekiyor. Bu müessesenin Yeni Hayat'a bir etkisi olur muydu bilmem, ama Cevdet Bey'e, hatta belki Sessiz Ev'e olabilirdi.

Son olarak belirtmem gerekiyor ki Sessiz Ev ve Beyaz Kale, beni Türkiye'de yeniden roman okumaya heveslendiren iki kitaptır. İlaç için bana bir şeyler anlatan, söyleyecek sözü olan kitap gösterin dediğim bir dönemde (çok kapsamlı bir değerlendirme olduğunu iddia edemem, ama bazı örnekler beni yıldırmış ve ülkemde edebiyatın çıkmaz bir sokağa girdiği izlenimini uyandırmıştı) beni yeniden umutlandırdı bu kitaplar, ve bu nedenle Orhan Pamuk'u çok severim ve tarafsız değerlendirmem pek mümkün değildir. Güdük teşekkür listeme aynı dönemin Mehmet Eroğlu'su ve daha sonraki yılların Gürsel Korat'ı da dahildir. Ama bütün bunları o "sonra yazarım" dediğim zamana havale edeyim.

Aziz


 
Pages in topic:   < [1 2]


To report site rules violations or get help, contact a site moderator:


You can also contact site staff by submitting a support request »

ARTE - Orhan Pamuk


Translation news in Türkiye





Anycount & Translation Office 3000
Translation Office 3000

Translation Office 3000 is an advanced accounting tool for freelance translators and small agencies. TO3000 easily and seamlessly integrates with the business life of professional freelance translators.

More info »
Protemos translation business management system
Create your account in minutes, and start working! 3-month trial for agencies, and free for freelancers!

The system lets you keep client/vendor database, with contacts and rates, manage projects and assign jobs to vendors, issue invoices, track payments, store and manage project files, generate business reports on turnover profit per client/manager etc.

More info »